Erdoğan’ın Konvoyu: Gösteriş mi, Korku mu, Yoksa Bir Veda Töreni mi?

Recep Tayyip Erdoğan’ın dillere destan konvoyu, Türkiye’nin politik manzarasında sıradan bir güvenlik önlemi olmanın çok ötesine geçmiş durumda. Şatafatın, lüksün ve gösterişin zirve yaptığı bu uzun araç kafilesi artık sadece bir ulaşım düzenlemesi değil; bir rejimin ruhunu, ahlakını, korkularını ve çelişkilerini yansıtan bir sembole dönüşmüş halde.

Peki bu konvoyda ne eksik? Ve daha önemlisi: Bu konvoy bize ne anlatıyor?

Halk Açlıkla Boğuşurken, Konvoy Lüks İçinde

Türkiye’de milyonlarca insan, günümüzde resmi açlık sınırının altında yaşıyor. Emekliler market raflarında peynire bakıp iç geçiriyor ama alamıyor. Asgari ücretliler maaşlarını alır almaz kira ve faturalara yetmeye çalışıyor; et, balık ve hatta temel gıda ürünleri bile artık lüks kalemler haline gelmiş durumda.

Orta sınıf neredeyse yok oldu. İnsanlar bir gıda kolisinin, bir yardım paketinin peşinde. Fakirlik artık kuru bir istatistik değil; her evde, her cüzdanda, her buzdolabında yaşanan bir gerçek.

Bu sefaletin ortasında, saray sakini Erdoğan ışıltılı konvoylarla dolaşıyor. Milyon dolarlık zırhlı araçlar, kalabalık eskortlar, ithal motosikletler… Bu sadece bir çelişki değil, adeta bir halkla alay biçimi; bir kibir abidesi.

Yabancı Markalar Geçidi

Konvoyun önde gelen aracı Mercedes-Benz S-Guard. Almanya’nın gururu olan bu araç milyon dolar değerinde. Hemen arkasında Amerikan yapımı Chevrolet Suburban ve GMC Yukon gibi SUV’lar yer alıyor. Yine Mercedes G-Class gibi başka yabancı markalar da konvoyda boy gösteriyor.

İzleyici haklı olarak şu soruyu soruyor: “Türkiye üretmiyor mu ki Erdoğan yerli araç kullanmıyor?”

Oysa Türkiye, BMC’nin Kirpi II’si, Amazon’u; Otokar’ın Cobra’sı; Nurol’un Ejder Yalçın’ı gibi yüksek oranda yerli üretim olan zırhlı araçlara sahip. Ancak bu araçlar, Erdoğan’ın konvoyunda yer bulamıyor. Yerli ve millî söylemleri halk için var; saray için değil.

Motosiklet eskortları bile ithal: BMW, Honda… Bu görüntü artık bir “güvenlik konvoyu” değil, adeta bir yabancı markalar geçidi. Ve tüm bu ihtişam, halkın ödediği vergilerle, boşalan cüzdanlarla, geçinemeyen maaşlarla finanse ediliyor.

Bu Konvoy Bir Zihniyetin Yansıması

Konvoyun sadece maddi yönüne değil, sembolik anlamına da bakmak gerekiyor. Bu gösterişli araç dizisi, yalnızca bir iktidar tercihi değil; aynı zamanda bir zihniyetin, bir rejim anlayışının dışa vurumu.

Türkiye gibi Şark toplumlarında sıkça görülen bir refleks devreye giriyor: “Liderinin lüksüyle övünmek.” Halkın büyük bir bölümü, kendi yoksulluğunu sineye çekerken, saraya çıkan liderini alkışlıyor. Sofrasında ekmek eksik olan insan, konvoydaki Mercedes’i görünce gururlanabiliyor.

Bu durum masallardaki Keloğlan’a benziyor. Keloğlan fakirdi ama dürüsttü. Hikâyenin sonunda padişahın kızıyla evlenir, saraya giderdi. Ancak bugünkü tabloyu bu masallarla karıştırmamak gerek. Çünkü Erdoğan etrafında dönen sistem, dürüstlükten değil, yolsuzluk söylentileri ve şaibelerle çevrili.

Gösterişin Ardındaki Korku

Bir diğer önemli unsur ise bu konvoyun psikolojik boyutu. Zırhlı araçlar, çok sayıda koruma, yüksek güvenlik önlemleri… Tüm bunlar yalnızca gösteriş için değil; aynı zamanda bir korkunun ifadesi.

Erdoğan kendi halkından korkuyor. Konvoy bu korkunun hareketli bir kalesi gibi. Güvenlik kalkanı ne kadar kalınlaşırsa, halkla olan mesafe de o kadar büyüyor. Ama bu zırhlar, halkın öfkesini durdurmaya yetmeyecek. Çünkü konvoy sadece lüksü değil, rejimin kırılganlığını da gösteriyor.

Erdoğan Bu Konvoyla Gezsin: Çünkü Her Tur Bir Sonu Hızlandırıyor

Erdoğan bu konvoylarla gezmeye devam etsin… Bu, kendi iktidarının çöküşüne hizmet eden bir sembol haline geldi. Her bir zırhlı araç, her ithal motosiklet, halkın yoksulluğunu daha görünür kılıyor. Ve bu görünürlük, halkın öfkesini büyütüyor.

Artık kimsenin masallara karnı tok. Değişim kaçınılmaz.

Erdoğan, etrafını saran yaran gruplarıyla, toplumu ve muhalefeti baskı altında tutmaya çalışıyor. Ama toplumun içinde bulunduğu ekonomik çöküş, siyasal bıkkınlık ve adaletsizlik, bu yapının taşıyamayacağı kadar büyük.

Uluslararası Yapılar Ne Yapıyor?

Bu gerçeği sadece biz görmüyoruz. Erdoğan’ı hâlâ orada tutan uluslararası yapılar ve onların Türkiye’deki uzantıları da farkında. Toplumun yüzde 80’i ekonomik olarak ezilmiş durumda. Devlet mekanizması işlemez hale gelmiş, sosyal yapı çözülmüş, adalet güvenilmez. Bu koşullarda Erdoğan’la yola devam etmek, artık onlar için de riskli.

Erdoğan Sonrası İçin Hazırlıklar Başladı

Kulislerde sessiz sedasız görüşmeler yapılıyor. Partilerle, medya figürleriyle, iş insanlarıyla, bazı bürokratlarla… Yeni denklemler kuruluyor. Yeni “güvenilir” figürler hazırlanıyor. Belki de bir Brütüs çoktan bulundu bile. Bu topraklar tiranlara her zaman bir kol mesafesi uzaklıkta duran Brütüs’lerle dolu.

Erdoğan’ın konvoyu bize çok şey söylüyor ama en önemlisi şu:
Değişim kaçınılmaz.
Ve son kullanma tarihi hızla yaklaşıyor.

Değişim Bir Oyuncu Değişikliği mi Olmalı?

Ancak unutulmaması gereken bir uyarı var: Erdoğan’ın gidişi sadece bir oyuncu değişikliği olmamalı. Gerçek bir zihniyet değişimi olmazsa, o konvoylar yine döner, o saraylar yine dolup taşar. Halk yine izlemeye zorlanır. Zulüm başka bir yüzle, başka bir isimle devam eder.

İşte tam da bu yüzden mücadele şimdi başlıyor.
Gerçek değişimi getirecek olan; masallardan uyanmış, gözünü açmış bir halktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir