15 Temmuz: Başarısız Bir Darbe Girişimi Değil, Eline Yüzüne Bulaşmış Bir Kumpas
15 Temmuz’un adı yıllardır “başarısız darbe girişimi” olarak anılsa da bu tanım gerçeği yansıtmıyor. Çünkü ortada başarısızlıktan çok, kötü planlanmış ve beceriksizce yürütülmüş bir kumpas var. Senaryosu zayıf, aktörleri hazırlıksızdı. Bu iki unsur bir araya gelince ortaya tel tel dökülen bir tiyatro çıktı.
Kumpasın senaryosu, dönemin istihbarat kurumu MİT tarafından yazıldı. Başrollerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar vardı. Figüranlar ise çok daha kalabalıktı. Bu yazıda, kumpasın en matrak, en absürt hikâyelerinden bazılarını aktarmak istiyorum. Hazırsanız başlayalım.
Ziya Enişte: Bir Milletin Kurtarıcısı(!)
Erdoğan’a darbe girişimini haber veren kişi, ne MİT’ti ne Genelkurmay. Erdoğan’ın deyimiyle “eniştesi” Ziya Bey’di. Devletin bütün güvenlik ve istihbarat aygıtları devre dışı kalmış, Erdoğan’ı eniştesi uyarmıştı. Böylelikle Erdoğan bir uçurumun kenarından dönmüştü. Ne var ki, bu kahramanlık hikâyesine rağmen Ziya enişteye ne bir makam verildi, ne de hakkı teslim edildi. Hakan Fidan ise hem görevde kaldı, hem de Dışişleri Bakanlığı gibi daha üst bir pozisyona terfi etti. Bu durum, Ziya eniştenin değilse bile kamu vicdanının içini burktu.
Erdoğan Darbeyi Ne Zaman Öğrendi? Bir türlü karar veremedi!
Erdoğan’ın darbe girişimini ne zaman öğrendiği ise hâlâ tam bir muamma. Farklı zamanlarda yaptığı açıklamalarda bu saat sürekli değişti. Kimi zaman “öğleden sonra bir hareketlilikten” bahsetti, kimi zaman “akşam saatlerinde haber aldığını” söyledi. Bir açıklamasında eniştesinin haber verdiğini belirtti, bir başka açıklamasında ise damadı Berat Albayrak’ın enişteden gelen telefonu doğruladığını anlattı. Ancak zamanlamalar birbirini tutmuyordu. Birinde “saat 9 civarı”, diğerinde “4 buçuk civarı” dedi. Yani enişte hangi saatte aradı? Yoksa enişteler mi karıştı? Hangi bilgi doğru, belli değil.
Diyanet İşleri Başkanı’nın Eşi de Devrede
Darbeyle ilgili bir diğer gariplik ise dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in eşi Hatice Hanım’ın, 15 Temmuz gecesi darbe girişimini kocasına haber vermesiyle yaşandı. İlginçtir ki Mehmet Görmez o sırada MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile aynı odadaydı. Hatice Hanım’ın “darbe oluyor” dediği anlaşılıyor ama MİT’in bundan haberi yoktu. Bu bile başlı başına bir skandaldır. Diyanet’in o gece MİT’te ne işi vardı derseniz, selâ organizasyonu yaptıkları söyleniyor.
Atletle Tank Durduran Figüranlar
Kumpasın en matrak figüranlarından biri de tankların egzoz borularına atlet tıkayan vatandaşlardı. Restoran sahibi Mehmet Şükrü Kıntaş ve tantuni ustası Daniel Şimşek, bu kahramanlık hikâyeleriyle medyada yer aldı. Egzoz borusuna tişört tıkayarak tankı durdurduklarını anlattılar. 750 derece sıcaklıktaki egzoz gazına rağmen kimse yanmamıştı, çünkü devreye iman girmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu hikâyeye “imanla tıkadılar” yorumunu yaptı. Ancak bunu “Affedersiniz, içine tıkamak suretiyle” şeklinde anlatması ve bu sıradaki tuhaf el hareketleri, kamuoyunda alay konusu oldu.
F-16’lara Kafa Atarak Şehit Olanlar
Bu matrak senaryonun başka bir perdesinde ise AKP eski milletvekili ve aynı zamanda bir belediyenin bilim kurulu başkanı Mazhar Bağlı vardı. Bağlı, 15 Temmuz gecesi insanların F-16’lara kafa atarak şehit olduklarını iddia etti. Evet, yanlış okumadınız: Kafa atarak! Bu açıklama da iktidara yakın medya tarafından büyük bir ciddiyetle haberleştirildi.
Meclis Raporunun Buhar Olması
15 Temmuz’un bir başka trajikomik yönü de Meclis Araştırma Komisyonu raporunun kaybolmasıydı. Reşat Petek başkanlığında kurulan komisyonun hazırladığı rapor, Meclis kayıtlarında resmen bulunamadı. TBMM Başkanlığı, böyle bir raporun “hukuken” mevcut olmadığını açıkladı. Oysa rapor yazılmış, hatta teslim edilmek üzereydi. Eski AKP milletvekili Selçuk Özdağ’a göre, raporun içeriği “uluslararası alanda sorun çıkarır” diye resmi olarak yayınlanmadı.
Kahraman Gaziler: Kurşun Yağmurunda Koşanlar
15 Temmuz’un gazi ilan edilen bazı isimleri de bu tiyatronun başka bir perdesini oluşturuyor. Arif Aslan isimli bir “gazi”, hem sağ bacak, hem sol bacak, hem de sol koldan vurulduğunu, başında şarapnel parçaları bulunduğunu iddia etmişti. Üstelik bu halde ZPT (zırhlı personel taşıyıcı) aracının arkasından koşmuştu. Mahkeme başkanının kritik soruların sorulmasına izin vermemesi ise yargı sisteminin bu kumpasın bir parçası olduğunu açıkça gösterdi. Arif Aslan’ın ifadesindeki çelişkiler, duruşma sırasında örtbas edildi. Bu davaya bakan hâkim daha sonra Yargıtay başsavcılığına atandı.
Sonuç: Tel Tel Dökülen Ama Hesabı Sorulamayan Bir Kumpas
Tüm bu örnekler, 15 Temmuz’un aslında ne kadar kötü yazılmış bir senaryo olduğunu gözler önüne seriyor. Aktörler acemi, senaryo ise baştan sona çelişkilerle dolu. Fakat bu işin matrak olmayan, son derece acı tarafları da var:
- Bütün bu saçmalıkların halka yutturulmuş olması,
- Kurulan kumpasla yüzlerce insanın öldürülmesi,
- Yüz binlerce masumun hapislerde çürütülmesi,
- Muhalefet partileri ve medyanın bu tiyatroda figüran yapılması,
- Ve en önemlisi, hâlâ bu olayların hesabının sorulamamış olması.
Bir gün gerçeklerin ortaya çıkacağına, bu kumpasın bütün yönleriyle aydınlatılacağına dair umut taşıyanlar için bu hikâyeler hem ibretlik, hem de düşündürücü birer vesikadır.