Bazı ülkeler, bazı rejimler vardır…
Kendi halkını cezalandırmakta öyle ustalaşırlar ki, artık hukukla değil, tehdit ve intikamla yönetirler.
Adeta organize bir suç örgütü gibi davranırlar: Mafya gibi korku saçar, cellat gibi infaz ederler.
İtaat etmeyene nefes aldırmaz, sadakat göstermeyeni açlıkla terbiye ederler.
Zulmü bir ceza değil, bir örnek olarak kullanırlar.
Kendi halkına işkence etmek, onlar için artık sıradan bir yönetim aracıdır.
Kim olduğunu önemsemezler, yeter ki baş eğmemiş olsun.
Ve gözlerini kırpmadan atarlar ateşe.
İşte Türkiye, yıllardır kendi insanlarını yakıyor.
Alevi’sini yaktı, Kürt’ünü yaktı, solcusunu yaktı, gazetecisini, akademisyenini, sanatçısını yaktı…
Ve şimdi o alevlerin içine bir grup daha atıldı:
Gülen Hareketi gönüllüleri.
Gülen hareketinden olduğu iddia edilen bu insanlar artık bu ülkenin Gazzelileri.
Aç bırakılan, yardım eli uzatanların suç ilan edildiği, kadın çocuk demeden eziyet edilen, hedefe konan, adları teröriste, hayatları düşmana çevirilen insanlar.
Ne gitmelerine izin veriliyor, ne kalmalarına.
Ne çalışmalarına izin veriliyor, ne yardım almalarına.
Her şey yasak… Ama hayatta kalmaları isteniyor.
Çünkü ancak hayattalarsa aşağılanabiliyorlar.
Rejim, bu insanlara yalnızca zulmetmiyor.
Aynı zamanda onlara yapılan zulmü sergiliyor.
Yani rejim yaptıklarını gizli saklı yapmıyor.
Teşhir ediyor.
Çünkü kendinden çok emin.
Rejim kötülük adına neler yapabileceğini göstermek adına bu insanları eziyor.
Kötülük Limitlerini yada limitsizliğini gösteriyor.
Ezerken de kadın çocuk dinlemiyor.
Hukuk insan hakları umurlarında değil.
Rejim bir eliyle topluma parmak sallarken diğer eliyle ezdiği Gülen hareketi gönüllülerini gösteriyor.
Ayağınızı denk alın diyor. Yoksa akibetiniz bu olur diyor.
Topluma bir ibret gösterisi olarak sunuyor:
“Bakın,” diyor, “kimse dokunmasın, kimse konuşmasın. Bu hale düşmek istemiyorsanız, uslu durun.”
Bir eliyle sopayı gösteriyor, diğer eliyle kırdığı kemikleri…
Bu bir gözdağı, bir korku imparatorluğu kurma çabası.
Bunun için gülen hareketi rejim için iyi bir malzeme.
Bir tür modern gladyatör arenası bu: Kimi açlığa, kimi linçe, kimi cezaevine atılıyor. Tribünlere de “İzleyin ve unutmayın” deniyor.
Bunu demekle de yetinmiyor.
Olan biteni alkışlatıyor.
Şöyle bir sistem kurdular.
Aç bırak, işsiz bırak, dışla… Sonra da yardım eli uzatanı “terörist” yap.
Cezasını çekmiş birine su uzatan, “teröre finans” sağlamakla suçlanıyor.
Ceza almamış birine yardım eden, “örgüt üyeliği”yle.
Hem ceza almış olsa ne olacak?
Hayır asla yanyana gelemezsin, insanlık yapamazsın.
Yani bu memlekette iyilik suç, insanlık da delil sayılıyor.
Eşi hapiste bir kadına yardım etmek, çocuklarının başını okşamak bile suç.
Evini kiraya veriyorsun, “örgüt üyeliği”.
Bir çocuğa burs veriyorsun, “teröre yardım”.
Bir lokantada yemek ısmarlıyorsun, “örgütle irtibat”.
Uzaktan selam veriyorsun iltisak.
O kadar ileri gittiler ki, artık hayatın kendisi suç sayılıyor.
Bir kahve içmek, para transferi yapmak, bir iş vermek, bir hizmet almak…
Olmayan suçunun cezasını çekip hapisten çıksalar bile sorun.
Problem yine bitmiyor.
Her şey delil!
Tam bir tecrit.
Tam bir gazze.
Açlıktan, tecritten inim inim inletilmesi gereken milyonlar bunlar.
Her şey bir korku dosyasına iliştirilecek kadar tehlikeli!
Adını bilmediğiniz biri size selam verdiğinde bile içinizden “kameraya yakalandım mı?” diye geçiriyorsunuz. Çünkü artık selam da delil olabilir.
Ama asıl trajedi ne size söyleyeyim.
Asıl trajedi, toplumun bu rezaleti kabullenmiş olması…
Bu hukuksuzluğu izliyor, sessiz kalıyor, zaman zaman da alkışlıyor oluşu.
Zulüm, sadece iktidar eliyle yapılmaz.
Bazen bir ekran başındaki sessizlikle, bazen bir akşam yemeğinde edilen “ama onlar da…” cümlesiyle yapılır.
İşte asıl trejedi asıl tehlike bu.
bu saçmalığı, bu insalık dışılığı, bu linci, bu gazzelileştirmeyi susarak seyreden, hatta alkışlayan toplum.
Çünkü mesele sadece rejim değil…
Mesele suskunluk.
Mesele onaylayan kalabalıklar.
Bakın Zulüm tek başına ayakta kalamaz.
Birileri ya susmalı ya da alkışlamalı ki ayakta dursun.
Ve bu rejim bunu başardı!
Sadece gülen hareketi gönüllülerini aç bırakmakla kalmadı.
Onları açlığa mahkûm ederken kendine alkış tutturan milyonlarca insan yarattı.
İşte en korkuncu da bu.
Rejimin teminatı duyarsız bir toplum yarattılar.
Unutmayın Zulüm kanla değil, sessizlikle beslenir.
Bu toplum, sustukça bu rejim doymayacak.
rejim diyor ki: “Yalnız kalacaklar!”
Herkes sırt çevirecek!
Ve siz, o sırt çevirmeyen birkaç kişiden biriyseniz, önce fişleneceksiniz, sonra yargılanacaksınız, sonra “neden yardım ettin” diye sorgulanacaksınız.
Çünkü bu ülkede artık insanlık sorgulanıyor.
Birini sevmek, birine acımak, birine güvenmek, ona yardım etmek, işe almak, selam vermek, birlikte çay içmek… hepsi ama hepsi Suç!
Ve bu suçu işleyen hâkimler, savcılar, polisler…
Zannediyorlar ki bu rejim onları hep koruyacak.
Oysa ilk satılacak olanlar onlar olacak.
Ve sanıyorlar ki, bu düzen hep böyle gidecek.
Sanıyorlar ki, hep başkaları hedef olacak.
Oysa kötülük, yön değiştirmeyi çok sever.
Bugün cemaatçiyi açlığa mahkûm eden sistem, yarın gazeteciyi, öbür gün belediye başkanını, sonra sıradan vatandaşı hedef alır.
Çünkü bu sistem açtır. Daha fazlasını ister.
Kötülüğün şirazesi yoktur.
Bir kere yoldan çıkarsa, kimseyi ayırmaz.
Bugün bir Gülen gönüllüsünü hedef gösteren savcı, yarın bir başkasını hedef gösterecek.
Gösteriyor da zaten.
CHP’li Beylikdüzü belediye başkanı Murat çalığa yapılanları görüyorsunuz.
Kanser hastası olduğu halde inim inim inletiyorlar.
Bugüne kadar gülen hareketi gönüllerine bunun kat katını yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar.
Ondan önce de kürtlere alevilere bin beterlerini yaptılar.
Ama kimse şunu sormuyor:
Sıradaki kim?
Bugün gülen hareketi gönüllülerini toplu olarak açlığa mahkûm eden rejim, işine geldiğinde yarın size de benzerlerini yapacak.
Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Özgürlüğünüzü elinizden alacak.
Bunu nereden mı çıkarıyorum?
Olan bitene sessiz kalmanızdan.
Duyarsızlığınızdan.
Çünkü rejim gülen hareketi üzerinden zemin etütü yapıyor.
Toplumun sissizliği hatta alkışlaması ona güven veriyor.
Bu sissizlik ve alkışlar bir sonraki grubun üzerine çökmek için iştahını arttırıyor.
Zamanı geldiğinde de sessiz bir bumerang gibi zulüm sıradakine dönecek.
Sıranın kime geldiğini de rejim belirleyecek.
Ve buradan sesleniyorum:
Neredesiniz insan hakları savunucuları?
Bu insanlar sadece mağdur değil, sizin vicdanınızın ölçüsü. Sizin turnusol kağıdınız.
Neredesiniz muhalefet partileri?
Bu insanlar sadece seçmen değil, sizin ahlak testiniz.
Ve neredesiniz, ben hâlâ insanım diyebilenler?
Yalnız bırakılanların yanında mısınız, yoksa zalimlerin gölgesinde mi serinliyorsunuz?
Bu ülkede bir halk aç bırakılıyor.
Bu ülkede bir halk, kendi ülkesinde yabancı sayılıyor.
Bu ülkede bir halk, kendisini görünmez kılmak zorunda kalıyor.
Çünkü bu ülke, görünür olanı cezalandırıyor.
Görünür olan iyiliği, merhameti, yardımı…
İşte tam da bu yüzden, Gülen Hareketi gönüllüleri bu ülkenin Gazzelileridir.
Ve Gazze nasıl dünyanın vicdanını test ediyorsa,
Bu insanlar da bu toplumun içindeki son vicdan kırıntılarını test ediyor.
Geçip aynaya bakın.
bir korku toplumunun parçasını mı, yoksa hâlâ insanım diyebilen biri mi görüyorsunuz?
kısaca Ne görüyorsanız, o’sunuz.
Ve ülkenin geleceği de o.
Yazımın video hali https://youtu.be/A-4fOf9YF6Y