Rejimin karanlık aparatları yine sahnede.
Gladio’nun, JİTEM’in, kontrgerillanın torunları artık resmen isim değiştirdi.
Ve Birleşmiş Milletler, bunu bütün dünyanın önüne koydu:
SADAT – Yeni Türk Gladio’su.
Evet, yanlış duymadınız.
BM raporunda artık Türkiye’nin adı, karanlık operasyonlar yürüten paramiliter yapılarla birlikte anılıyor.
Ve bu yapının adı: SADAT.
15 Temmuz gecesinde “vatanı kurtaran kahraman” diye parlatılan o yapı diye geçiyordu.
Şimdi uluslararası belgelerde “gölge ordu”, “paralel milis gücü”, “insan haklarını ihlal eden bir organizasyon” olarak geçiyor.
Ama aslında biz şaşırmadık.
Çünkü bu hikâyeyi yıllardır yaşıyoruz ve çok iyi biliyoruz.
SADAT, Erdoğan iktidarının eliyle büyütülmüş, korunmuş, güçlendirilmiş bir ideolojik milis yapılanması.
Kurucusu kimdi?
Adnan Tanrıverdi.
Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski askeri danışmanı.
O Tanrıverdi ki, çıkıp açık açık “Mehdi’nin gelişine hazırlanıyoruz” diyebilmiş bir isim.
Düşünün… Devletin içinde, silahlı bir yapılanma, “mehdi ordusu” hayaliyle örgütlenmiş.
Ve bu yapı, devletin en tepesinden desteklenmiş.
BM raporunda SADAT’ın sadece Türkiye içinde değil, Suriye, Libya, Afrika ve Filistin sahalarında da aktif olduğu belirtiliyor.
Yani bu sadece bir iç güvenlik yapısı değil — devletin dış politikasının gayriresmî uzantısı.
Diplomasi bittiği yerde, SADAT başlıyor.
Yasaların yasakladığı her şeyin yapıldığı o karanlık alanda, devletin gölgesiyle birlikte yürüyen bir yapı.
Ve şimdi dünya, o gerçeği yazıya döktü.
BM diyor ki:
“SADAT, Türk devletiyle bağlantılı olarak faaliyet gösteren, yasa dışı paramiliter bir güçtür.”
Kısacası, Türkiye’nin siciline yeni bir leke daha işlendi.
Ama mesele sadece bir utanç meselesi değil.
Bu yapılar, rejimin iç güvenlik sigortası.
Halktan korkan bir iktidar, orduya güvenmiyor, polise yetki vermiyor…
Kendi ordusunu kuruyor.
Sadakati demokrasiye değil, lidere olan bir milis gücü.
İşte SADAT, tam olarak bu.
Bir “özel güvenlik şirketi” maskesi altında çalışan rejimin özel ordusu.
15 Temmuz’un gerçek yüzü işte burada saklı.
O gece kim kiminle savaştı?
O “sivil direnişçiler” kimdi?
Ve o silahlar, o listeler, o emirler kimden geldi?
Bu sorular yıllardır cevapsız.
Çünkü SADAT’a dokunmak, rejimin kalbine dokunmak demek.
Ve kimse o kalbe yaklaşamıyor.
Ama artık mesele sadece Türkiye’nin iç meselesi değil.
BM raporuyla birlikte SADAT, uluslararası suç örgütleri kategorisine girdi.
Yani artık bu gölge yapı, sadece içeride değil, dışarıda da görünür hale geldi.
Ve Erdoğan iktidarı, artık sadece iç baskı rejimiyle değil, paramiliter suç bağlantılarıyla da anılacak.
Kısacası tablo net:
Türkiye, NATO üyesi bir ülke olmaktan çoktan çıktı.
Artık adı, SADAT gibi karanlık güçlerle anılan bir otoriter rejimin adı.