Hüseyin Parlak’ın Hikâyesi: Bir Rejimin Cinayeti

Manisa’nın hayırsever terzisi Hüseyin Parlak, 70 yaşında cezaevinde 43 derece sıcakta hayatını kaybetti. Bu ölüm değil, rejimin işlediği bir cinayet.

Yetmiş yaşındaydı. Manisa’nın hayırsever terzisiydi. Adı Hüseyin Parlak.

O artık aramızda yok. Çünkü rejimin cinayetine kurban gitti. Hapishanede göz göre göre öldürüldü. Nasıl mı? Bakın anlatayım.

Suçu, hayırsever olmaktı. Fakir öğrencilere yardım etmekti. Dini sohbetlere katılmaktı. Hepsi bu kadar. Bunun için de yedi yıl altı ay hapis cezası almıştı.

Bir hücreye kapatılıyor. Üç tarafı duvar, önü demir parmaklık. İçeride bir yatak, bir tuvalet — fakat tuvaletin kapısı yok. Tuvaletin önünde bel hizasında bir duvar. Tuvaletten kalktığınızda, koridordan bir infaz koruma memuru sizi görebiliyor. Utanıyorsunuz. Mahremiyetiniz, bir cezalandırma aracına dönüşüyor.

Ne priz var, ne vantilatör, ne buzdolabı, ne de ketıl. Sadece çıplak duvarlar, demir parmaklıklar ve kavuran bir sıcak: kırk üç derece. Evet, 43 derece. Temmuzun sonu. Hava ağırlaşıyor, duvarlar nefes aldırmıyor. Su bulmak zor. Sesinizi duyurmak zor.

İlk bayılma: kafasını çarpıyor. Hastane diyor ki “bir şeyin yok”, geri gönderiyorlar. İkinci bayılma: beyin kanaması. 15 Ağustos’ta ölüyor.

Şimdi buna cinayet değil de ne diyeceğiz? Devletin göz göre göre işlediği bir cinayet bu. Hem de organize bir cinayet.

Çünkü Hüseyin Parlak’ın hiçbir kronik rahatsızlığı yoktu.

Çünkü defalarca bayıldığı halde, hastane ve cezaevi yönetimi onun hayatına sahip çıkmadı.

Çünkü o 70 yaşındaki adam, göz göre göre, bile bile evet bile bile ölüme gönderildi.

Suçunu tekrar hatırlatayım. Suçu, hayırsever olmaktı. Fakir öğrencilere yardım etmekti. Dini sohbetlere katılmaktı. Bunun için de yedi yıl altı ay hapis cezası almıştı.

Manisa M Tipi Cezaevi. Alaşehir Devlet Hastanesi bu cinayetin infazcıları. Bu cinayetin iki ayağı. Ama bir de üçüncü ayağı var. İşte o da bu iktidarın ta kendisi. Manisa M Tipi Cezaevi. Alaşehir Devlet Hastanesi ve iktidar: işte size şeytan üçgeni.

Bu kurumlar, bu mekanlar, Nazi Almanyası’ndaki gibi ölüme gönderilen bir insanın izlerini taşıyor. Bu normal bir ölüm değil. Bu, planlanmış, örgütlenmiş, iktidarın azmettirdiği bir cinayet. Organize bir cinayet.

Bu cinayetin baş faili, o cezaevlerini zulümhaneye çeviren, hastaneleri ölüme gönderme istasyonuna dönüştüren iktidardır. Türkiye… Hayırseverleri terörist ilan eden… Yardımı, sohbeti suç sayan… Yaşlı bir adamı bile işkenceyle öldüren bir ülke… Kötülüğün sıradanlaştığı bir ülke.

İşte o ülkenin adı: Türkiye Cumhuriyeti. Ve bu ülkeyi bu hale getiren rejimin adı: Erdoğan rejimi.

Hüseyin Parlak artık yok. Ama onun hikâyesi burada. Bu hikâye, bizim hafızamızda, bizim sorumluluğumuzda, bizim vicdanımızda. Bu ülke, yaşlıların, hayırseverlerin, yardım edenlerin… Kısaca rejimin kendine tehlike gördüğü masum insanların cezalandırıldığı bir ülke olmaktan çıkacak.

Evet bir gün çıkacak. Ama bunun tek bir şartı var. O da toplumun vicdanının hareketlenmesi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir